Dilayla Kopuz kimdir?
Kendimi anlatmak zor olsa da röportajlarda her bu soruyu aldığımda kendimi inceleme şansım ortaya çıkıyor ve daha önce verdiğim yanıtları tekrardan okuyup ne kadar geliştiğimi görebiliyorum. Ben 23 yaşında bir kadın girişimciyim. Kendimi tanımlayacak kelimelerim ise girişken, tutkulu, hırslı ve galiba da yaşımın getirdiği sabırsızlık olur.
Imperfectionists nasıl doğdu?
7 yaşımdan beri çizim yapıyorum. Aslında çok minimal bir markam olmasına rağmen Gianni Versace ve Lee Alexander McQueen gibi tasarımcıları çok ilgi çekici buluyorum, küçüklüğümden beri takip ettiğim tasarımcılar. 19 yaşımda bu kadar sevdiğim ve kendi karakterimi yansıtmak için kullandığım modanın gerçek yüzünü yine çok sevdiğim Anna Wintour’a yöneltilen modanın çevreye zararlarıyla ilgili soruları izlememle içinde ilk kıvılcım doğdu. Daha sonra, kendi araştırmalarımı da yapmaya başlayınca kendi markamı sürdürülebilir ve çevre dostu olarak kurmaya karar verdim. 20 yaşındayken şirketimi Danimarka’da hayata geçirdim. Vogue tarafından sürdürülebilir modanın başkenti seçilmesi sebebiyle kararımı bu noktada kullandım. Sürdürülebilirlik çalışmalarımızdan dolayı ar-ge süremiz 3 seneye yakın sürdü ama içime sinen bir şekilde başladık. Ar-ge sürecimizde de olsa Kopenhag Moda Haftası’na katıldık çünkü sabırsız bir insanım!
Sürdürülebilirlik kavramı senin için ne ifade ediyor?
Sürdürülebilirliğin günümüzde bir sürü farklı tanımı olduğuna inanıyorum. Benim için tanımı ise uzun süre kullanılan ve doğal içerikli ürünler. İçinde polyester, naylon gibi sentetik materyaller bulunan kıyafetler yıkandığı zaman mikro fiber salıyor doğamıza. Ben de bunun bilincinde olarak tasarımlarımda sadece yüzde yüz doğal içerikli veya ihracat fazlası atık kumaşlar kullanıyorum. Özellikle, kendimin de satın aldığı ürünlerin etik olarak üretildiğini kontrol ediyorum. Çünkü bir servis veya ürün satın aldığımızda paramızla o şirkete destek veriyoruz bir nevi o firmaya işlerine devam etmeleri için oy veriyoruz. Benim için sürdürülebilirlik eşittir doğal, uzun süre kullanılabilen, kaliteli ve etik olan demek.
Tasarımlarını yaparken sana en çok neler ilham veriyor?
Farklı hayat tarzı ve kültürlerden ilham alıyorum. En büyük hobilerimden bir tanesi bir kafede oturup kahvemi içerken insanları izlemek. Neler yapıyorlar, nasıl bir hayat tarzları var ve o hayat tarzına uygun fonksiyonel parçalar neler olabilir şeklinde düşünmeye ve çizim yapmaya başlıyorum. İstanbul doğup büyüdüğüm şehir ve benim her zaman çok gurur duyduğum bir nokta bu. Şehrimiz çok farklı kültürlere ev sahipliği yapıyor ve İstanbul içindeyken bile bir sürü farklı kültürü görebiliyorum. Ayrıca Avrupa seyahatlerimde de sık sık insanların yaşam tarzlarını incelemeyi seviyorum. Kitaplar, kültürler, kahveler ve sanat ilham kaynağım.
Devasa kız kardeşlik gardırobu Modaloop hakkında neler söylemek istersin?
Günümüzde, kadının kadını desteklemesinin çok önemli olduğuna inanıyorum. Bu yüzden, Modaloop’un bu sloganını çok seviyorum. Bugünlerde, iklim krizinin etkisiyle, sürdürülebilirliğin önemini daha çok anlıyoruz. Bu anlayışla beraber kiralama gibi döngüsel ekonomi kavramı da ortaya çıkıyor. Böyle bir dönemde tam da ihtiyacımız olan bir firma Modaloop.
Sıradan bir atölye gününde Dilayla nasıl giyinir?
Sadece Modaloop buradayken şık olduğumu söyleyebilirim galiba. Çünkü genelde kendi markamın prototip eşofmanı üzerine yine kendi endüstriyel kenevir bazlı sweatshirt’ümü giyiyorum. Günüm, sabah erkenden başladığı ve koşuşturmacam çok olduğu için ağırlıklı olarak spor giyiniyorum ve kahvem elimde topuzumla işe koyuluyorum.
Modaloop’tan kiralamak için gözüne ilk kestirdiğin parça hangisi?
Kiralamak isteyeceğim ilk parça, aslında çekimde de giydiğim Gigii’s yeşil elbise. Mükemmel bir kalıbı var. Aynı zamanda, sürdürülebilir markalardan biri olan Stella McCartney’nin parçalarında da gözüm yok değil. Genel olarak galiba bütün Modaloop dolabı diyebiliriz!
Yorum yaz